Arap basınında geçen hafta: ‘ABD saldırıyı biliyor muydu?’

İsrail’in işgali altında bulunan Golan Tepeleri’ndeki Mecdel Şems beldesinde bir futbol sahasına roket isabet etmesi Arap dünyasında gözleri yine olası bir İsrail-Hizbullah savaşına çevirdi. Arap basınındaki genel görüşe göre, her ne kadar saldırının failinin İsrail olduğu bilinse de, İsrail bu olayı Lübnan’a saldırmak için bir bahane olacak kullanacak.

Arap basınındaki birçok yoruma göre, Gazze savaşı nedeniyle bir çıkmazda olan Netanyahu için Mecd El Şems olayı bir can simidi niteliğinde. Zira, Netanyahu’nun savaşı uzatmak için Lübnan’da başka bir cephe açmak istediğine dair haber ve yorumlar uzun süredir Arap gazetelerinde yer alıyordu.

‘ABD saldırıyı biliyor muydu?’

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Mecd El Şems beldesine füze düşmesinden saatler sonra ve İsrail ordusu tarafından bile herhangi bir tahkikat yapılmadan önce, bu saldırıyla ilgili Hizbullah’ı sorumlu tuttu. Blinken, ‘bütün işaretlerin Mecd El Şems beldesine yönelik saldırının Lübnanlı Hizbullah tarafından gerçekleştirildiğini gösterdiğini’ belirtti. Ayrıca ülkesinin ‘İsrail’in vatandaşlarını terör saldırılarından korumak için kendini müdafaa etmesini desteklediğini’ söyledi.

Siyonistliğiyle övünen Blinken’in bu açıklamaları, söz konusu saldırının ABD’nin bilgisi dahilinde ve onunla koordineli olarak gerçekleştirildiğini göstermektedir. Netanyahu’nun son ABD ziyaretinde de bu saldırının ayrıntılarını paylaştığı ve Beyaz Saraydan bu katliam için yeşil ışık almış olması da uzak bir ihtimal değil.

Demir Kubbe’den veya yakınlardaki başka bir İsrail üssünden fırlatılan füzenin kurbanı olan şehit çocuklar İsrail vatandaşı değil. Aksine İsrail’in kendi kimliklerinden vazgeçip İsrail vatandaşı olma konusundaki bütün baskılarına rağmen kimliklerinden vazgeçmeyen Suriyeli Arap ailelere mensuplardır. Dolayısıyla da, Blinken’in İsrail vatandaşları açıklaması büyük bir yalandır ve İsrail’in vatandaşlarını korumaya hakkı olduğuna dair söylemi, herhangi bir İsrail saldırısına gerekçe oluşturması içindir. (Abdulbari Atvan / Rai Al Youm Gazetesi)

Karikatür: Netanyahu ve Amerikan Kongresi / Kaynak: Kuds El Arabi Gazetesi

‘Netanyahu’ya can simidi’

İsrail’i ve özellikle Gazze Savaşı’nın ardından Filistin meselesindeki gelişmeleri takip edenler, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun geçtiğimiz günlerde ABD’ye yaptığı ziyaretin hiç de normal ve olağan bir ziyaret olmadığını çok iyi biliyor. İsrail, muhtemelen Ekim 1973 savaşından bu yana hiç karşılaşmadığı kadar çok zor bir durumdan geçiyor. Ancak Netanyahu’nun bu ziyaret sırasında amacı İsrail’in içinde olduğu bu çıkmazı sona erdirmek değildi. Aksine asıl kaygısı, kendisini karanlık bir gelecekten kurtaracak kişisel bir çıkış yolu bulmaktı. Gazze’deki savaş, rehine krizi, Hamas’la yapılan müzakereler ve Filistinli sivillere yönelik devam eden vahşi askeri operasyonlar ise Netanyahu’nun hükümetini mümkün olduğu kadar uzun süre ayakta tutmak için bahane olarak kullandığı çok katmanlı bir cepheden başka bir şey değil. Ta ki savaş bittiğinde kendisini siyasi çöküşten ve belki de yargılanmaktan kurtaracak bir çıkış yolu bulana kadar.

Netanyahu Washington ziyaretini bitirmeden önce kendisi için bir can simidi sayılacak kurtarıcı gelişme işgal altındaki Golan Tepeleri’nden geldi. Zira Mecd El Şems’e atılan ve aralarında çocukların da bulunduğu çok sayıda sivilin ölümüne yol açan füze, Netanyahu’nun içinde bulunduğu çıkmazdan kurtulması için ona geniş bir kapı açtı. Netanyahu aylardır başka bir cephede bir savaş açılmasını arzuluyor hatta onun için çalışıyordu. Refah sınır kapısı geçişini kontrol etme ve Philadelphia eksenini işgal etme kartıyla Mısır’ı kışkırtmaya çalıştı. Diğer taraftan gerek doğrudan gerekse de Husiler’e yönelik saldırılar ya da Hizbullah komutanlarına yönelik saldırılarla İran’ın nabzını birçok kez test etti. (Sameh Raşid / El Arabi El Cedid Gazetesi)

‘Amaç Dürziler’i Şiiler’e karşı kışkırtmak’

Kader, Suriye’ye ait ve işgal altındaki Golan’da yer alan Mecd El Şems kasabasını bir kez daha olayların ve gelişmelerin ön sıralarına koymak istiyor. Bu sefer İsrail’in Gazze’ye yönelik savaşının etkisiyle ve Güney Lübnan’dan Suriye’nin güneyine kadar uzanan Hizbullah ile İsrail ordusu arasındaki çatışmalar nedeniyle. Sakinlerinin büyük bir çoğunuğunun Suriye Arap kimliğinde ısrar ettiği ve İsrail kimliğini reddettiği belde yeni bir bedel ödüyor. İsrail’in mezhepçi oluşumlar yaratma yönündeki tarihi tutkusunun ilk işaretleri Mecd El Şems kasabasında ortaya çıktı. İsrail’in kasabanın hedef alınmasıyla ilgili tüm propagandası ve Hizbullah’ı katliamla suçlama ısrarına rağmen, buradaki asıl amaç gayet açık; Dürziler ile Şiiler arasındaki uçurumu daha da derinleştirmek. Suriye’de Sünniler ile Dürziler arasında büyük bir ayrılık tohumu ekme girişimlerinde ve İsrail’deki Dürziler’i Araplara karşı kazanma çabalarında olduğu gibi.

Dürzi lider Velid Canbolat ise İsrail’in bu planını erkenden ve hızlı bir şekilde fark etti. Ve yayınladığı beyanda, İsrail’in bütün girişimlerine karşı direnişin yanında olduğunu vurguladı. Canbolat, İsrail’in uzun süredir bölgedeki toplulukları hedef alarak fitne yaratmaya çalışmak ve bölgeyi parçalamak projesine karşı da uyardı.( Münir El Rabii / Lübnan El Modon Gazetesi)

Karikatür: Alaa Rüstem / Kaynak: İndependent Arabia

‘İsrail olaydan faydalanmaya çalışıyor’

Mecd El Şems Katliamı, İsrail işgal ordusu ile “Hizbullah” ve Filistinli gruplar arasında 8 Ekim 2023’ten bu yana tırmanan çatışmalar bağlamında çok önemli bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Bu olay, Hizbullah’ın dört savaşçısının İsrail ordusu tarafından öldürüldüğünü açıklamasından sonra yaşandı. Aylardır süren karşılıklı ateş ve bombardıman neticesinde Hizbullah tarafının ölü sayısı 384’e yükselmiş oldu.

Olayın sonrasında yaşananlar sorumluları açıkça ortaya koyuyor. Kurbanlarını beyaz kefenlerle saran ve yaslarını tutan kasaba halkı, Gazze’de Filistin halkının katillerine yönelik soykırım ve etnik temizliğin sorumlularının, bu cinayeti İsrail’in hesaplarına dahil etme çabalarına karşı çıktı. Mecd El Şems halkı, İsrail’in en aşırı, küstah ve terörist bakanlarından biri olan Bezalel Smotrich’in, kasabayı ziyaretini “Seni Golan’da istemiyoruz’ sloganlarıyla protesto etti.

İbrani devletinin liderlerinin olaydan mümkün olan en üst seviyede yararlanmaya karar verdikleri açıktır. Golan’ı işgal edip topraklarını yağmaladıklarında yaptıkları gibi. Ayrıca dünyayı Hizbullah’a karşı harekete geçirmek için kurbanların kanına da göz diktiler.

İsrail’in siyaset ve medya alanında olaya yönelik istismarı belirli unsurları abartıyor, bazı unsurları ise görmezden geliyor ve gizliyor. Bu da her zamanki gibi İsrail’e yönelik, Suriyeli Golan halkı ve İsrail içindeki Filistinliler arasında dolaşan suçlamaları tekrar gündeme getiriyor. Bu suçlamalar, işgal ordusunun Yahudilerin yaşamadığı bölgeleri hava savunma sistemleri ve Demir Kubbe alanı dışında tutarak buraları korumasız bölgeler olarak bırakma veya Mecd El Şems olayında açıkça görüldüğü gibi bu bölgeleri füze önleme alanları haline getirerek kazalara maruz bırakma niyetinde olduğu şeklindedir. (Kuds El Arabi Gazetesi / Başyazı)

‘Savaş Lübnan için felaket olacak’

Mecdal Şems olayı, İsrail hükümetindeki aşırılık yanlılarına, Netanyahu’nun Lübnan’a karşı geniş çaplı bir savaş başlatmasını talep etmek için bir bahane sağladı. Çılgınlık Beyrut’un yakılması çağrısına varacak noktaya ulaştı. İsrail’in kuzeyinden göç edenlerin Netanyahu’ya karşı daha çok sesleri çıkmaya ve Netanyahu’yu kendilerini kaderlerine terk etmekle suçlamaya başladılar. Başkaları ise İsrail’in artık güvenli bir ülke olmadığını ve kendileri için başka ülkeler aradıklarını ve tersine göç başladığını savunmaya başladı.

Lübnan cephesinde açık bir savaş çıkması halinde bu, İsrail için piknik veya gezinti havasında olmayacaktır. Zira son aylarda Hizbullah, 2006 savaşında sahip olduğundan çok farklı cephanelik ve silahlara sahip olduğunu gösterdi. İsrail ise bu süreçte teknolojik üstünlüğünü kullanarak yüzlerce Hizbullah savaşçısını öldürdü. Böyle bir cephenin açılması İsrail’in güvenliği ve ekonomisi açısından her ne kadar kolay olmayacaksa da Lübnan için tam bir felaket olacaktır.

Önümüzdeki günler ise, Harris ile Trump arasında kalan Amerika’nın, bölgesel bir savaşa sürüklenmeyi önlemek için aldığı önceki kararı hâlâ koruyup koruyamayacağını gösterecek. (Gassan Şerbel / Suudi Şark’ül Evsat Gazetesi)

(DIŞ HABERLER SERVİSİ)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir